20 Ocak 2025 Pazartesi
...
18 Ocak 2025 Cumartesi
Cumartesi
Kalktım ve lor peyniri, yumurta, yulaf ve kabartma tozundan oluşan şöyle bir ekmek yaptım. Tarifi instagramda görmüş ve kaydetmiştim. Beğendim ama içeriğini çeşitlendirmeyi düşünüyorum bir dahaki sefere, ceviz olabilir, zeytin olabilir, tohum ve çekirdek olabilir. Biraz yavan geldi ama beğendim. Bol protein.
7 Ocak 2025 Salı
ELEANOR OLİPHANT GAYET İYİ
"... kişi ne kadar yalnız kalırsa, sosyal akıntılarda ilerlemek konusunda yeteneğini o kadar çok kaybeder. Yalnızlık etraflarını küf ya da kürk, teması engelleyen bir koruyucu gibi kaplar, temas ne kadar çok arzu edilirse edilsin. Yalnızlık gittikçe artar, genişler ve sürekli hale gelir. Bir kere yerine oturduktan sonra onu oradan çıkarmak kesinlikle kolay değildir."
Olivia Laing'in Yalnız Şehir kitabından bu alıntıyla başlıyor, "Eleanor Oliphant Gayet İyi" adlı kitap. Bu kitabı da alınacaklar listeme ekledim. Kitabı "Bibliyografi" podcastinde duyarak aldım. Hatta iş yerimdeki birkaç arkadaşla aynı anda alıp, bir kitap kulübü fikrine düştük ama sonuç kitabı sadece ben okudum. Üstüne birkaç kitap daha okudum hatta. Onlar sanırım henüz başlarındalar. Kitap okumayı sevmeyen insanların olduğu bir kitap kulübü :) Müthiş fikir gerçekten.
Kitap başlarda pek de umduğum gibi olmasa da - hatta biraz "ergen kitabı mı bu ya" diye düşündüm- sonrasında nerdeyse elimden bırakmadan bitirdim diyebilirim.
Eleanor, yalnız yaşayan ve günümüz koşullarına göre oldukça tuhaf biri. Rutinlerini bozmadan sürdürdüğü bir hayatı var. Mutlu olmadığını ve çocuklukta yaşadığı büyük bir travmanın izlerinin sürdüğünü anlıyoruz. Bu travma kitabın sonuna doğru netleşse de, oldukça tahmin edilebilir.
İş yerinde tanıştığı arkadaşı Raymond'la hayatının rutinine ve hayata bakışına değişiklik katıyor Eleanor. Kurduğu arkadaşlık sayesinde yeni ilişkiler içine giriyor ve insanlarla birlikte olmanın ve paylaşmanın sıcaklığını yaşıyor. Çocukluğundan beri kendini soyutladığı insan ilişkilerini yeniden öğreniyor. Bu öğrenme aşamaları oldukça keyifliydi, okurken sesli güldüm hatta pek çok yerde. Çok sıcak bir kitaptı. Eleanor'u çok sevdim.
Bir annenin çocuğuna bile isteye hakaret ettiği, aşağıladığı ve zarar verdiği durumu pek çoğumuz düşünemiyoruz bile. Ama bunu yaşayan çok fazla insan var ve bu insanların psikolojisinde aşılması çok güç yaralar oluşuyor. Her kadın anne olunca melek oluyor gibi bir durum yok yani. Eleanor'un tüm hikayesi işte böyle bir annenin eseri. Yaralarını sarma ve "normal" ilişkiler kurabilen "normal biri" olma hikayesi.
"Aslında sorun numara yapmakta iyi olmamamdı. Ama dışarıdan gözlem yaparak başarının bir miktar numara yapmaktan geçtiğini anlamıştım. Popüler insanlar bazen çok komik bulmadıkları şeylere gülmek, özellikle istemedikleri şeyleri yapmak, arkadaşlıklarından pek de hoşlanmadıkları insanlarla beraber olmak zorundalardı. Bense öyle değilim. Yıllar önce bunu seçmek ya da tek başıma takılmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsam, tek başıma takılmayı seçeceğime karar vermiştim. Böylesi daha güvenliydi."
"Bir ceset olamayacaksam o zaman başka bir kadının rahminde özlem duyulan, kıvrılmış, saf bir bebek olmayı arzu ediyorum."
"Söyleyeceklerim yine kulağa saçma ve acınası gelecek biliyorum, biliyorum ama bazı günlerde, en karanlık günlerde, eğer su vermezsem bu bitkinin öleceğini bilmek beni yataktan çıkmaya zorlayan şeydi."
"İnsanın bir ailesinin olmasının da (örneğin ne olursa olsun yanınızda olacak bir anne babanız ya da kız kardeşiniz varsa) böyle mi olacağını merak ettim. Tabii ki size yardım etme zorunlulukları varmış gibi düşünmezdiniz, hiç kimsenin size yardım etme zorunluluğu yoktur. Sadece işler ne kadar kötü giderse gitsin, ihtiyacınız olduğunuzda neredeyse düşünmeden yanınızda olacaklarını bilmenizdir."
4 Ocak 2025 Cumartesi
Tek Yalnız Ben Değilim - Jean Louis Fournier
Biraz karışık bir yazı olacak sanırım. Biraz kendimden, biraz kitaptan. Alıntılar renkli olacak.
📃 "Ben yalnızlığı istemiyorum ama yalnızlığa gereksinim duyuyorum."
Bir his hem bu kadar sevilip, hem de bu kadar korkutur mu? Bu normal mi? Hayatımda sevdiğim anları, güzellikleri, izlediklerimi, okuduklarımı, hissettiklerimi, üzüntülerimi, korkularımı, öfkemi, her şeyimi, olduğu gibi yalın ve net bir şekilde paylaşabileceğim birileri olsun istiyorum. Beni, ne dediğimi, ne hissettiğimi anlayan ve benim gibi bakabilen birileri. Ama yalnızlığımı da seviyorum. Kendi alanımı, kendimle olmayı...
📃 "İngilizler yalnızlıktan söz ederken iki farklı sözcük kullanıyorlar: Loneliness, "kişinin kendi seçimi olmadığı halde yalnız olması" ile Solitude, "kişinin kendi seçiminin sonucu olarak yalnız olması".
Yalnızlığımı seviyorum. Benimki seçilmiş bir yalnızlık. Ama ileride bir gün bunun zorunlu yalnızlık haline dönüşme düşüncesi korkutuyor.
📃"Sizi seven birinin ölümü, artık hayatınızda daha az sevgi olacağı anlamına gelir. Ölenlere beni terk ettikleri için kızıyorum."
4 yıl önce evliliğim bittiğinden beri yalnız yaşıyorum. 2,5 ay önce kedim öldüğünden beri de yapayalnız. 4,5 yıl önce annem öldüğünden beri ölümle gerçek anlamda karşılaştım ve hayatımın dönüm noktası bu oldu benim için.
📃"Zirveye ulaşıyorum, yalnızım, yüksekte yalnızlığımın tadını çıkarıyorum. Nefes alamıyorum, manzara soluğumu kesiyor, çok güzel, ama yanımda "ne kadar güzel" diyebileceğim kimse yok.
İn To The Wild filminde insanlardan uzaklaşarak doğada yaşama kararı alan ve uzun zaman sonra ölümünün yaklaştığını hisseden genç, bir kağıda şunu yazar; "Mutluluk sadece paylaşılınca gerçektir." Çok güzel bir manzara görünce, çok etkileyici bir film izlediğinde, kitap okuduğunda, çok garip bir şeyler yaşadığında insan hemen paylaşmak istiyor değil mi? Bunu birilerine anlatmalıyım. Bunu o da görmeli, izlemeli, bilmeli. Paylaşılmayan mutluluk gerçekliğini yitiriyor mu gerçekten?
📃"Bizi dinleyecek kimse olmadığı için yazı yazıyoruz. Edebiyat olmasaydı, yalnız kaldığında bir insanın neler düşündüğünü hiçbir zaman öğrenemeyecektik. "
Blog yazıyoruz, düşüncelerimizi yazıya döküyoruz. Yeteneği olanlar resim yapıyor, beste yapıyor. İnsanın tüm bu ortaya bir şey çıkarma çabası paylaşma isteğinden. İçimizde olup bitenleri dökmek istiyoruz. İçimizde kalmasının, sadece bizle olmasının bir anlamı mı yok?
📃"Everest'te yolunu şaşırmış donmak üzere olan bir dağcı olsaydım, okyanusun ortasında dalgaların hızla çarptığı bir kayaya tutunmuş, gemisi batmış bir kazazede olsaydım, Sahra Çölü'nde güneşin altında cayır cayır yanan bir kaşif olsaydım, caddede karşıdan karşıya geçmek isteyen bir kör olsaydım, gecenin bir saatinde arabam bozulsaydı, ıssız bir adada yaşasaydım, sürücü kabininde yalnız bir hızlı tren makinisti olsaydım, sigaramı yakmak üzereyken ateşimin olmadığını fark etseydim, merdivenlerin başında kalakalmış bir felçli olsaydım, komik bir hikaye bilseydim ve bunu anlatacak kimsem olmasaydı, sırtımın ortasında bir yer kaşındaydı ve kolum oraya uzanamasaydı, işte o zaman Jean Paul Sartre bir cüret çıkıp bana "cehennem başkalarıdır" deseydi, ondan sırtımı kaşımasını isterdim."
Bir bilekliğim var. İki gündür sabahları evden çıkmadan önce onu takmayı deniyorum ama olmuyor. Youtube'dan tek elle bileklik nasıl takılır videosu bile izledim :) Yine de yapamadım.
📃 "Başkalarıyla birlikte olmayı istemiyorum, başkalarına ihtiyacım var."
📃"Başkaları olmadan yaşamak zor, başkalarıyla birlikte yaşamak da zor. Yaşamak hep zor."
Başkaları olsun hayatımda, ama yalnızlığım da olsun. Birlikte yaşamak artık net bir şekilde istemediğim bir şey. Ben yalnız yaşamayı seviyorum. Gezelim, paylaşalım, çıkalım dolaşalım, dertleşelim ama herkesin kendi evi, düzeni, yalnız alanı olsun.
📃"Yalnızlığın sessizliğini kalabalığın gürültüsüne, yalnızlığın huzur veren esintisini kalabalığın boğucu sıcaklığına tercih ediyorum."
Hava yağmurlu bugün, Spotify'da çok hoş bir piyano listesi açtım, çayımı aldım bu satırları yazıyorum. O kadar huzurlu ki. Üst katımdan gelen korkunç bağrışları, tepinmeleri bastırmak için biraz daha açıyorum müziğin sesini. İyi ki o ortamda değilim.
📃"Fırtınalardan, kasırgalardan, mutluluk ile mutsuzluğun deli gibi bir hızla birbirini izlediği yorucu hayatımdan bıktım artık. Ben hep yeni bir şeyler istiyorum... Şimdi ile yetinmeyi bilmiyorum... Terlediğimde üşümek istiyorum. Üşüdüğümde terlemek istiyorum. Yalnız kaldığımda biriyle birlikte olmak istiyorum. Biriyle birlikte olduğumda yalnız kalmak istiyorum."
Hem biriyle birlikte olmak, hem de yalnız kalabilmek istiyorum. Sürekli birlikte olunan bir ilişkide olmak istemiyorum, sıkılıyorum. O yüzden de 1500 km ötedeki sevgilimle istediğim gibi bir ilişki sürdürebiliyorum sanırım :) Özlüyoruz birbirimizi, birlikte olacağımız zamanlara ait planlar yapıyoruz, geziyoruz, paylaşıyoruz, sonra herkes kendi yaşantısına dönüyor. Olması gereken bence tam olarak bu. Aynı şehirde olsak da bu olmalı. Birlikte yaşamak, aynı evin içine girmek yıpratıcı bir şey hem ilişki için, hem de çiftlerin ruhsal, cinsel, gündelik düzenleri için.
📃"Yalnızlık insanın başına gelecek en kötü şey mi yoksa en iyi şey mi? Bu sorunun yanıtı, yanında olanın kim olduğuna bağlı. Bazen insanın yanında kimsenin olmaması daha iyi oluyor..."
İki insan var hayatımda beni anlayan, konuşabildiğim, derin ve doyurucu bir ilişki içinde olduğum. Ablam ve sevgilim. Arkadaşım yok. İş arkadaşlarımı bu kapsama dahil etmiyorum özellikle. Çünkü yüzeysel ilişkiler bana göre değil. Birkaç denemem oldu aslında. Biri o kadar depresif ve olumsuzdu ki, her konuşmamızda ruhum sıkılıyordu. Ve hep kendi konuşuyordu, dinleme sıfır. Böyle bir arkadaşlık olabilir mi? Tabii ki olmadı. Eski yakın arkadaşlarımı -ki birkaç kişidir- çıkardım hayatımdan. Biraz birikmiş kırgınlıklardan, biraz yıllar geçtikçe yolların ayrılmasından. Şu an hiç arkadaşım yok.
📃"Sevgisini çok gösteren bir kedi değildi, benim için çok iyi bir şeydi bu, çünkü ben de onun gibiydim. Çocukların pelüş ayılarına besledikleri türden bir sevgi besliyordum ona karşı. Kimseye söylemeye cesaret edemediğim sevgi sözcüklerini ona söylüyordum, bebeğim diyordum, güzel olduğunu söylüyordum, çünkü gerçekten de dünyanın en güzeli oydu. Gittiğinden beri artık o her yerde. Eskiden her baktığımda farklı bir yerde olurdu, şimdi ise nereye baksam onu görüyorum."
Sevgisini derinden gösteren bir kediydi. Sevdirmezdi kendini çok fazla, ama sizi sevdiğinizi anlardınız. Sevmediğini ise çok net bir tavırla belli ederdi. Bir yıldır artık sona yaklaştığımızı anlatıyordu her haliyle. Beni buna alıştırıyordu. Hayatıma girdiği 16 yıl öncesinden, son nefesime kadar her zaman kalbimde olacak sevgisi. Bana böylesine inanılmaz, böylesine içime sığmayan bir sevgiyi yaşattığı için o kadar mutluyum ki. Bir insan başka bir şeyi-kimseyi-canlıyı ne kadar sevebilirse, bunun üst limiti neyse o kadar sevdim onu.
📃"Başkalarının varlığından rahatsız olan bir kuşum, beni evcilleştirmek zordur, başkalarından korkan ama "Tüylerin ne kadar güzel!" cümlesini duyabilmek için yine de başkalarına ihtiyacı olan bir kuşum, yalnız kalamamaktan korktuğu kadar yalnız kalmaktan da korkan bir kuşum."
Kitap, eşini ve kedisini kaybetmiş, yalnız yaşayan yaşlı bir adamın, yalnızlıkla olan ikilemini o kadar güzel anlatıyor ki. Kendimden, kendi yalnızlık ikilemimden o kadar çok şey buldum ki. Hepimizin biraz yalnızlığa ihtiyacı var, ama paylaşacak kimsenin olmaması insanı bitiren şey bu işte. Hem yalnızlıktan çıldırma noktasına geliyor, hem de insanlarla bir araya gelince yalnız kalmak istiyor. Engin Geçtan insanın bu ikilemini şöyle tarif etmiş: "Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. ileri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar." İşte olay sanırım, bu kirpi mesafesini ayarlayabilmekte. Ne birbirimizin dikenlerine dokunacak kadar yakın, ne de üşüyecek kadar uzak.
...
Dönüşüyoruz işte, yok olmuyoruz ki... Böceğe, çiçeğe, ota... Güzelliğine bakakaldığım sümbüllere can oldu, renk oldu güzel kedim. Diğer so...
-
Evrendeki hiçliğimin farkındayım. Toz zerresi bile değilim bu sonsuz, korkutucu ve bilinmez boşlukta. Bu yüzden blog sayfamın adını "Ba...
-
Çiçekleri severim. Sadece çiçekleri de değil, doğayı severim. Ormandayken kendimi kaybedecek kadar huzurlu hissederim. Evimde birkaç saksı ç...
-
Yalnız yaşayan biri olarak, özellikle evli ve çocuklulardan duyduğum en saçma söz öbeği şöyle oluyor: "Tek başıma olsam hiç yemek ...