Siz de yapıyor musunuz bunu?
Kendimi çok mutlu, çok huzurlu hissettiğim anları kayda alıyorum. Her şeyimle, tüm algılarım, tüm duygularım, tüm hücrelerimle bulunduğum ana odaklanıyorum. Nasıl kokuyor bulunduğum ortam, neler görüyorum, renkler nasıl, bedenime dokunan şeyler var mı, sıcak mı, soğuk mu, nasıl sesler duyuyorum, nasıl hissediyorum kendimi...Bunları zihnimde en küçük ayrıntısına kadar kazıyorum. Beynimde bir kayıt tuşuna basar gibi. Ve bir süre bunları kaydediyorum.
Ve sonra canım sıkıldığında, huzursuz, mutsuz, üzgün hissettiğimde kayıtlı anlarımdan birini seçiyorum ve o ana ışınlanıyorum.
- Uşak, Taşyaran Vadisi. Ablamlayım. Fay kırığı sonrasında binlerce yılda su ve rüzgarın inanılmaz şekiller oluşturduğu kayaların üzerinde uzanıyoruz. Pek kimse yok, etraf sakin. Hava hafif serin ama üzerine uzandığımız kaya sıcacık. Güneşte iyice ısınmış. Yan yana, sırt üstü uzanıyoruz. Gökyüzü en güzel haliyle karşımızda. Masmavi ve parça bulutlu. Bulutların hareketini izliyorum. Çok yüksekten bir uçak geçtiğini görüyorum. Sığırcık kuşları geliyor biraz ilerideki ağaca. Bir anda ağacın içinde kayboluyorlar sanki. Bir süre sonra aynı anda kalkıyorlar ağaçtan, sığırcık sürüsünün kanat seslerini duydunuz mu hiç? Çok güzel.
- Kabak Koyu. Mavi ve yeşilin buluştuğu en güzel noktalardan. Sırt üstü uzanıyorum denizde. Kıyılarda hafif dalga var, ben biraz açıktayım. Su ılık. Mis gibi deniz kokusu. Güneş kremiyle karışık iyot kokusu geliyor burnuma. Hiç üşümüyorum. Su bütün bedenimi kavrıyor. Kulaklarıma dipteki dalganın kıyıya vurma sesi geliyor. Çakıl taşlarının sürtünme sesini bile duyuyorum. Hafif hafif inip kalkıyorum suyun üstünde. Yüzümde suyun bir yükselip bir alçalan çizgisinin dokunuşunu hissediyorum. Gözlerimi açtığımda masmavi gökyüzünü ve kabak koyunu çevreleyen yemyeşil tepeleri görüyorum. Etraftaki insanların sesini suyun altında boğuk bir şekilde duyuyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Suyun altında sesleri nasıl da farklı algılıyoruz. Nefes sesimi dinliyorum bir süre.
- İğneada Longoz Ormanları. Kasım ayının ortaları. Hava serin, hafif yağmurlu. Hayatımda gördüğüm en güzel ormanlardan. Sık ormanın içine dalıyoruz. Ayaklarımızda su geçirmeyen botlar, üzerimizde yağmurluklarımız. Kimse yok etrafta. Tam bir sessizlik. Ayaklarımızın altında çıtırdayan yaprak sesleri, çıtır çıtır incecik yağan yağmurun, yapraklara çarpma sesleri, inanılmaz bir koku. Büyüleyici bir orman kokusu. Aldığım nefese doyamıyorum. Derin derin çekiyorum içime. Yeşil, sarı, kırmızı, turuncu, kahverenginin renk cümbüşü yaşanıyor. Yer yer çamurlaşmış zeminde botlarımız ağırlaşarak ilerliyoruz. Yüzümü kaldırınca ip gibi incecik yağmuru hissediyorum. Ağaçlar çok uzun, çok çok uzun. O kadar küçüğüz ki. Gövdesine dokunuyorum bir ağacın. Üzerini yemyeşil yumuşacık bir halı gibi kaplamış yosuna dokunuyorum.
Bunu ben de yapıyorum! Ama ben ikinci adıma geçmeyi akıl edememiştim, iyi fikir! Gerçekten insan sıkıntılı olduğu anlarda bambaşka bir ana ışınlanabilse keşke.. Bu belki de mümkün olacaktır çok yakında çünkü elimizdeki elektronik aletlerin kayıt altına aldıkları neden sinir sistemimizle bağdaştırılamasın ki.. Ama ben yine dezavantajlıyım çünkü benimkilet hep telefonsuz teknolojisiz anlar :)
YanıtlaSilSeninkiler de biraz öyle sanırım daha doğrusu doğa ile bağlantı hepsinin ortak noktası sende de, dikkatimi çekti..
Ne mutlu ki teknolojinin henüz yapamadığını yapabiliyoruz. Farkında olmakla, keyif almakla ve görebilmekle... Evet daha çok doğayla bağlantılı anlarım var kayıtlarımda.
Silbunu bazan yapıyorum..ve sen ne güzel ifade ettin ki hissettim neredeyse..özellikle longoz ormanları ne iyi geldi nasıl sakinleştirdi ve nasıl küçücük bir detay olduğumu hatırlattı..ne güzel yazdın iyi ki yazdın :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :) Sizin kaydınızdaki anları da okumak isterim.
Sil